13 Haziran 2017 Salı

HİBRİSTOFİLYA ve STOCKHOLM SENDROMÜ: KÖTÜ ADAMLARA AŞIK OLMA HASTALIĞI


1973 yılında, İsveç'in başkenti, Stockholm'da, bir olay yaşandı: Jan Erik Olsson isimli  adam (şartlı tahliye edilmişti),  altta fotoğrafını gördüğünüz bankayı soymaya kalktı. Olsson, üçü kadın, biri erkek dört banka memurunu rehin aldı. Rehineleri tam altı gün ( 23 - 28 Ağustos) kasa dairesinde, boyunlarına ilmek geçirerek ve dinamitlerle tehdit ederek,  tuttu.



Two policemen hold guns, poised opposite a Kreditbanken building

Sonunda soyguncu yakalandı ve rehineler kurtuldu. İşin garibi, rehinelerin hiçbiri Olsson aleyhine tanıklık yapmak istemedi. Dahası, adamın salınması için para toplamaya başladılar. Hatta sonradan kadın rehineler soyguncularla ilişki kurdular. Ve böylece, psikologların, doktorların Stockholm Sendromü dediği hastalık tüm dünyada ilk kez isimlendirildi.

Kötü adamlardan hoşlanmak, kötülere, zalimlere, katillere, diktatörlere, teröristlere, tecavüzcülere hayranlık duymak normal değildir. Bir hastalıktır: Hibristofilya hastalığı ve Stockholm Sendromü bu hastalığa verilen isimlerdir.


KENDİSİNİ KAÇIRANLARA AŞIK OLMAK

Bu örnek elbette tek değildi. 1974 yılında, William Randolph Hearts isimli milyoner medya patronunun torunu Patricia Hearts,  'Symbionese Liberation Army' isimli bir şehir gerillası grubu tarafından kaçırıldıktan sonra, gruba katıldı ve onlarla birlikte 'Tania' adıyla, suç işlemeye başladı. 1975'de yakalandı ama Stockholm sendromü kızın hapse girmesine mani olmadı. Önce 35, sonra 7 yıl hapse mahkum edildi. Cezası zamanın ABD başkanı Carter tarafından hafifletildi, 22 ay yatıp, çıktı. Bill Clinton tarafından da tamamen affedildi. 


Bu iki örnekten daha garibi, 2001 yılında yaşandı. İngiliz gazeteci Yvonne Ridley, Afgan Taliban tarafından 11 gün rehin tutuldu. Serbest kaldıktan sonra Müslüman oldu ve Batılı yaşam tarzını reddetmeye başladı. Stockholm sendromünden muzdarip olduğu iddialarını ise reddetti. 😆 


yvonne ridley ile ilgili görsel sonucu
Yvonne Ridley


DİZİLERDEKİ KÖTÜLERDEN HOŞLANMAK


Sizin de dikkatinizi çekti mi  bilmiyorum ama dünyada da, ülkemizde dizi filmlerdeki, İngilizce literatürde "villain" olarak geçen, Türkçe'de filmin 'kötü adamı' ve 'kötü kadını' karakterlerine de büyük bir ilgi var. Mesela kimilerinin Darth Vader'ı sevmeleri gibi. (Gerçi adam ölmeden az önce aydınlık tarafa geçti.)Buna "O Hayat Benim"  ve "Kara Sevda" dizilerinin Facebook sayfalarındaki okur mesajlarında rastladım. Mesajları okudum, inceledim. Belli bir süre sonra silinmiyorsa, Kara Sevda ve  O Hayat Benim dizilerinin facebook sayfalarında tüm o mesajlaşmalar duruyordur, inceleyebilirsiniz.


Şimdi "O Hayat Benim" de, "Efsun" isimli bir kız vardı. Deyim yerindeyse, yapmadığı pislik ve kötülük kalmadı. Ahlaken düşük biriydi, kız kardeşinin sevdiği adamı ayartıp onunla yatıp kalkıyor, bunları ailesinden gizliyor, ortaya çıkmasın diye yalanlar söylüyordu. Daha sonra kızkardeşinin gerçek anne, babasına kavuşmasını çeşitli hilelerle (DNA sonuçlarında hile yapmak, laboratuvar görevlisine rüşvet vermek gibi) engelledi, kendisi kadar kötü de bir anası vardı, ikisi bir oldular ve Efsun, 'iyi' kızkardeşinin yerine geçti ve kız kardeşinin sahip olması gereken zenginlik, malikanede yaşamak gibi nimetlerden kendisi faydalanmaya başladı. Ayrıca çaçarondu, zır cahilliğini bağıra, çağıra ve başkalarını aşağılayarak, küçümseyerek, ağzı laf yaptığından üste çıkarak kapatmaya çalışıyordu. Kısaca sadece kötü değil, yaptıkları yüzüne vurulunca, zeytinyağı gibi üste çıkan bir kişiliği de vardı. 

o hayat benim efsun ile ilgili görsel sonucu
Efsun

Şimdi ben ve çoğu izleyici, bu dizide  masum, 'iyi' kızkardeşin tarafını tuttu, Efsun'dan nefret etti. Ama bazıları Facebook sayfalarında cahil, kötü, şeytan ruhlu Efsun'a  övgüler düzdüler. 

'Kötü'  hayranlık toplamıştı. Seviliyordu. !

kara sevda emir ile ilgili görsel sonucu
Emir


Benzer şekilde "Kara Sevda" daki Emir isimli 'kötü adam'ın da yapmadığı kötülük kalmadı. Birbirini seven iki genci bir kumpas ve şantajla ayırdı, şantajla 'iyi' ve masum kızla evlendi, bir sürü insanın başını yaktı, cinayetler işledi vs. Facebook okurları çoğunluk dizinin esas kız ve oğlanını tutarken, bazıları Emir'e övgüler düzüyorlardı.

"Kötü" hatta 'şeytan ruhlu' Emir seviliyordu. !


Bir an oyun gücünü mü seviyorlar dedim. Sonuçta bu bir diziydi. Tamamen kurguydu. Belki de o hayranlar sadece o kötü karakteri çok başarıyla canlandıran oyuncuyu seviyorlardı. Ama yok, oyun gücüyle alakalı değildi. Efsun'un ve Emir'in yani kötü karakterin kazanmasını istiyorlardı. Adeta kötü ama kötülüğüyle güçlü olan, güçlü olup kendini 'haklı' sanana hayranlık duyuyorlardı.




anne dizisi ile ilgili görsel sonucu
Hibristofilya hastası bir anne
(dizi ve kurgu da olsa)

Dizilerde, kurgu da olsa,  hibristofilya hastaları da oluyor. Mesela ANNE dizisinde, Cengiz'in karısı olan kadın tam bir hibristofilya hastasıydı. Adam onu dövse de, sövse de, aldatsa da seviyordu. Dizide yapmadılar ama senaryo gereği, kadını geneleve satsa, yine sevecek. Stockholm sendromü ve hibristofilya böyle bir hastalık.



BAZILARI 'KÖTÜ' SEVER

Bunlardan şu sonuç çıkıyor: Pekçok insan kötü ama güçlü insanı, iyi ama yumuşak başlı insana tercih ediyor. Kendisine iyi davranandan nefret edip, kötü davranana aşık oluyor! Hibristofilya hastaları seri katillere, azılı teröristlere, sübyancılara, kısaca her tür suçlulara hayranlık duyarlar. Altta yorum yazan arkadaşım Hanife'nin dediği gibi celladına aşık olmaktan farkı yoktur bu hastalığın. 

"Kötü adam sevilir mi?" demeyin. Dünya bunun örnekleriyle dolu. Yıllar önce Papa'yı vuran Mehmet Ali Ağca, İtalya'da hapisteyken, İtalyan kadınlarından yüzlerce aşk mektubu almış. Norveç'te rastgele insanlara ateş edip katliam yapan psikopat caniye de her ay yüzlerce aşk mektubu geliyormuş. Daha vahimi, resmen pedofil yani sübyancılıktan hüküm giymiş heriflere aşk mektubu gönderenler varmış.!


KÖTÜ - GÜÇLÜ BAĞLANTISI
Kötü adamın aynı zamanda güçlü adam olarak görülmesi de hibristofilya ve Stocholm sendromünü tetikliyor. Çünkü kötülük yapmak için güçlü olmak gerekir. Zayıf, barışçıl, mülayim, halim selim, sevecen, hayvanları seven, insanları seven, doğayı seven, müziği seven, dans eden bir insan güçlü gözükmez. Küfreden, bağıran çağıran, hakaret eden, küçümseyen, aşağılayan, uzlaşmayan ise yaptığı kötülüklerle aynı zamanda güçlü görünür.

Adolf Hitler de 'kötü adamlardan hoşlanma hastalığının' siyasetteki bir örneğiydi. Alman kadınları Hitler'e aşkla karışık hayranlık besliyorlardı.

Adolf'un özellikleri:



  • Kabadayı tavırlar sergilemek 
  • Bağırıp, çağırarak konuşmak
  • Kendisi gibi düşünmeyenleri küçümsemek
  • Kendisi gibi düşünmeyenleri aşağılamak
  • Kendisi gibi düşünmeyenleri tehdit etmekti.


Kara Sevda'daki 'kötü adam' Emir gibiydi tıpkı. O da başkalarını küçümsüyor, tehdit ediyor, bağırıp çağırıp konuşuyordu. Koca dayağından muzdarip kadınların bazılarının boşanmaya yanaşmamasının sebebi de Stockholm Sendromü'dür. Kendisine baskı yapan, kabadayı, maço tavırlı, döven, söven adama garip bir şekilde bağlanır bu kadınlar. Kurtulamak istemez. Aralarında sevgi dolu bir karı - koca ilişkisi değil,  bir efendi-köle ilişkisi vardır. Pekçok köle efendisinden korkar, karşı gelmek istemez. Onsuz yaşayamayacağını sanır. Esarette, tutsaklıkta, yıllarca bir yere hapsedilen kurbanlarda görülen psikolojik bir bağlanmadır bu. Mesela, yıllarca kafeste yaşayan bir kuş, kafesin kapısını açık bıraksanız da uçmaz. Alışmıştır esarete.

Kısacası, bağırıp, çağıran bu 'kötü adam' modeli, karşısındaki kişiyi kontrol altına alır, belki de sebep kontrol altında tutulmanın verdiği bir güvendir kimbilir?

"Yaşasın beni kontrol eden bir güç var."

Kontrol eden gücü, baskıyı sevgiyle karıştırmak ise tam bir kafa karışıklığı olsa gerek. Gerçekten seven insan, sevdiğini kontrol / baskı altında tutmaz. Tam tersine özgür bırakır.

Yıllar önce hiç unutmam, Uğur Dündar'ın çok daha genç olduğu yıllardı, televizyonda her hafta programı olurdu. Bir tanesinde köyden bir genci sevip, onunla büyük şehre kaçan kızın başına gelenleri izlemiştik. Adam bunu geneleve satmıştı. Uğur Dündar, mikrofonu kıza tutup sorunca, kız

"Ben onu hala seviyorum."

demez mi! Uğur Dündar

"İyi de bu çocuk seni geneleve satmış. Yine de seviyor musun?"

diye tekrar sordu.

Cevap "Seviyorum."

Aslında bu 'aşk' değil, 'sevgi' değil. Sadece korkuyla karışık, Stockholm sendromü hastalığı. Bilim adamları bu hastalığın kökeninin ta ilk çağlardaki alfa erkek olduğunu anlatıyorlar. Şöyle ki, taş devrinde sadece güçlüler hayatta kalabiliyor, güçsüzler ölüyor ya da öldürülüyordu. Düşünün hava buz gibi soğuk; açsınız, fiziksel olarak zayıfsınız, ortalıkta dinazorlar geziyor, hayatta kalmak için güçlü birinin sizi koruması lazım. Bir adam geliyor, sizi kaçırıyor. Eğer ona karşı koyar, direnirseniz sizi öldürecek. Ama onunla işbirliği yaparsanız size avladığı geyikten et verecek, dinazorlara karşı mağarasında koruyacak vs. İşte yüz değil, milyonlarca yıl özellikle kadınlar bu şekilde yaşamışlar. Güçlü 'alfa erkek' tipine bağlılıkla. Milyonlarca yıl sonra çağdaş dünyada yaşasak da, genlerimizde hala o "güçlüden yana olma" tavrı duruyor. Kimisi bunu bastırıyor ama kimisi bastıramıyor.

BBG programlarında da bağıran, çağıran, sinirli, öfkeli, diğerlerinin üstüne yürüyen, kabadayı tavırlı kişilerin sevilmesi, tutulması, öne çıkması  kötü - güçlü teorisini ispatlıyor.

"Ay! HÖT dedi."

"Ay! ZÖT dedi."

"Ay! Masaya yumruğunu vurdu."

"Ötekine baksana pısırık. Lider dediğin güçlü olmalı. Herkesi korkutmalı."

"Yaşasın herkesi hapsediyor, ne güçlü adam."

"Gık diyeni aldırıyor. Tivit atan, facebook yazana dava açıyor. Ne güçlü adam."

"O halde biz de bu güçlü adamdan yana olalım. Bizi iyi korur!"



HİBRİSTOFİLYA ÇEŞİTLERİ

Hibristofilya yani kötü adamlardan hoşlanma hastalığı iki türdür:

1) Pasif hibristofilya

2) Aktif hibristofilya

Pasif hibristofilya hastaları, hapisteki tecavüzcü, seri katil, sübyancı, banka soyguncusu, terörist, azılı katillere mektuplar yazarlar. Bunlar genellikle hayal dünyasında yaşayan hasta kadınlardır. Aşık oldukları, hayran oldukları bu suçlular için kafalarında o suçluları mazur gösterecek'bahaneler/özürler/sebepler' oluştururlar, üretirler.

Aktif hibristofilya hastaları ise bu tiplere yardım ve yataklık ederler, onlara 'kurban' bulmaları için yardım ederler, ceset varsa saklarlar, ipuçlarını gizlerler. PKK, IŞİD gibi terör örgütlerine katılırlar. Adam öldürürler. Ve bunu bir 'dava' için yaptıklarına inanırlar. Adam öldürerek güçlü olduklarını düşünürler.


GÜCE TAPAN NARSİSTLER

Narsizm kendini hastalık derecesinden, patolojik ölçüde sevmektir. Kendini beğenmenin anormalleşmesidir. Öyle ki, narsist (kendine aşık) kişi zamanla aklını tamamen yitirir, peygamber olduğuna filan inanmaya başlar. Akıl hastaneleri bu tür hastalarla doludur. İnanmayan bulunduğu şehirdeki bir akıl hastanesine müracaat edip, sorsun: Baş hekim hastanede pekçok 'peygamber' olduğunu  söyleyecektir. Onlarla görüşebilir de.

Bazı doktorlar hibristofilya hastalarının bir tür 'kurban', bazıları ise 'güce tapan' narsist kişilik bozukluğu gösteren insanlar olduğunu düşünmektedirler.

Demonic Males (Şeytani Erkekler) kitabını yazan Richard Wrangham ve Dale Peterson, konuya biyolojik perspektiften baktılar. Dişi ve erkek orangutanların davranışlarını inceleyince, dişilerin, daha iri ve daha agresif (öfkeli) orangutanları tercih ettiklerini gözlemlediler. Onlara göre hibristofilya hastası kadınlar da, tıpkı orangutanlar gibi erkeksiliği ön plana çıkaran, öfkeli, iri, maganda, maço tiplerin kendilerini daha iyi koruyacağını düşünüyorlardı. Tabii bu bilinçaltı; farkında olmadıkları bir güdüydü. "Ne kadar öfkeliyse, ne kadar bağırıp çağırıyorsa, beni o kadar iyi korur, o kadar iyi baba olur."

Normal zekadaki bir insan, kendine aşık yani narsist komşusundan, akrabasından ya da arkadaşından uzaklaşır. Hatta normal zekada bir insan kendine aşık birinden nefret eder, çünkü bu derece kendini beğenmiş birine tahammül etmek zordur. Ancak hibristofilya ve Stockholm sendromünden muzdarip insanlar narsistlerden hoşlanırlar. Çünkü narsizm de güç gösterisidir. Bu kadar güçlü birine yanaşınca, kendilerini de o gücün bir parçası sanırlar.


ÖLDÜREN ERKEKLERİ SEVEN KADINLAR

Sheila Isenberg,  "Women Who Love Men Who Kill" (Öldüren Erkekleri Seven Kadınlar) isimli kitabında, pekçok hibristofilya hastası kadınla söyleşi yapmış. Yazar, bu kadınların görünüşte normal hemşire, eş, öğretmen vs. olduğunu söylüyor. Çoğu hapisteki suçlularla mektuplaşmışlar, görüş saatlerinde görüşmüşler. Çoğu aslında bu adamların nasıl insanlar olduğunu bilmiyorlar kendi hayal dünyalarında fantaziler yaşıyorlarmış. Yine kadınların çoğu geçmişte taciz edilen kadınlarmış. Psikologlar bu kadınların bu tür ilişkilere başlamasının sebebinin geçmişlerini  "yeniden yaşamak", "yeniden yazmak" olduğunu belirtiyorlar.  Benzer şekilde kimi kadınlar kendilerini döven, aşağılayan, hakaret eden erkeklerden ayrılamazlar. Sonunda o erkek tarafından 42 yerinden bıçaklanırlar hatta. :(  Bu kadınlar da hibristofilya ve / veya Stockholm sendromü hastalığından muzdaripdirler.

Kendi yaşadığım bir örneği de anlatayım arkadaşlar:

Beş yıl kadar önce sokakta yürüyorum. Genç bir kız, genç bir çocuk yanyana gidiyorlardı, genç sürekli kıza hakaret ediyor, kızıyor, bağırıyor, çağırıyor, hatta arada itekliyor, sırtına vuruyor. Kız, suspus hiç itiraz etmiyor, hiç karşı koymuyordu. İçimden "Mazallah bunlar bu yaşta böyleler, ya sözlü, ya belki nişanlılar, evlenince kesin bu kızın sonu bir köşede bıçaklanarak ölmek olacak." demiştim. Aslında müdahale etmeyi de aklımdan geçirmedim değil, "Kızım, bu çocuk senin sözlün mü? Neyinse, yol yakınken bırak, canını kurtar. Bundan sana hayır gelmez." demek istedim ama yapamadım. Sonuçta yaşlı bir insanım, bir vursa asfalta düşüp kafamı kırsam kim bakacak bana? Bücürük mü? Ayrıca o kızın büyük ihtimalle beni değil, aşağılayan erkek arkadaşını savunacağını düşündüm. "Sana ne sen kendi işine bak teyze ben onu seviyorum" dese ne yapacaktım? Mosmor olmaktan başka. Velhasıl yapmadım. İstedim ki, güçlü olsun, kendisini savunsun. Ama yapmadı:( Ondan sonra gazetelerde pekçok "Nişanlısını öldürdü", "ayrılmak istedi öldürüldü" haberleri okudum. Kimbilir belki de o kızdı diye pişman oldum, vicdan azabı çektim. :(



ÜNLÜ ÖRNEKLER

- Doren Lioy, 13 kişinin katili Richard Ramirez ile hapisanede evlendi. Kadınlar hala adama aşk mektupları gönderiyorlar.

- Carole Ann Boone, 30 ile 300 kişinin ölümünden sorumlu Ted Bundy ile duruşmalar sırasında evlendi. Hatta bir kızları oldu. Fakat, Boone boşandı, adını değiştirdi ve ortadan kayboldu.

- 33 genç erkeğe tecavüz edip, öldüren John Wayne Gacy, kadınlardan sürekli aşk mektupları alıyor. Kadınlardan bir tanesi onun bu suçları işlediğine inanmıyor. !


HİBRİSTOFİLYA ve TERÖR ÖRGÜTLERİNE 
KATILMAK

"Bebek katili" diye isim takılan, sayısız asker, sivil (buna işbirliğine yanaşmayan, yataklık etmeyen Kürt köylü, vatandaş, korucu dahil) hatta intikam amacıyla tavuk, hayvan öldüren terör örgütü PKK'nın elebaşına hayranlık duyan, bu yüzden örgüte katılan, adamın ayağını yıkayan, bir tür köle gibi yaşamayı 'aşk' sanan, dağlarda sistematik tecavüze uğrayan ruh hastası kızlar hibristofilyanın örnekleridir. Google görsellere "Apo posterini öpen kız" yazın bakın karşınıza gelecektir. Resimler bazen kayboluyor internette, kaybolmazsa ben buraya da kopyaladım.


apo posterini öpen kız ile ilgili görsel sonucu
Tipik hibristofilya hastası 

Bu kızlardan bazılarının sonradan aklı başına gelmiş, başlarına geleni gazetecilere anlatmış hatta kimisi diğer genç kızları uyarmak amacıyla kitap yazmıştı. Kitapçılarda veya internette bulmanız mümkün. En altta yararlanılan kaynaklarda belirttim. 

 PKK veya IŞİD gibi gruplara katılan kız ya da oğlanların, Afrika, Asya'da çeşitli savaşan gruplara katılan "çocuk asker" lerin başlarına gelenleri dünya bilmektedir. Bu konuda belgeseller, belgesel filmler çekilmiştir. Hepsinde de bu zavallı çocuklar  örgütün lideri ve / veya  diğer yetişkinler tarafından tecavüze uğrayıp sonunda ya ölmekte ya da çocuklukları ölmektedir. Evlerinde sevgi görmeyen, maddi, manevi çeşitli nedenlerle mutsuz olan, evinden kaçan, macera arayan (özellikle İsveç gibi Avrupa ülkelerinde buna rastlanıyor, pkk veya ypg gibi terör örgütleri Facebook sayfaları açıyor, kendilerini 'kahraman' ya da 'Robin Hood' gibi gösteriyor; macera arayan, aklı bir karış havada, zeka katsayısı düşük, sorunlu, problemli kızları avlıyorlar.) bu kızlar ya da erkekler, kolayca kandırılmakta ve hibristofilya hastası gibi teröristlere aşık olup onlara yataklık edip, sonunda seks kölesi olur ya da ölürler. Bu şekilde IŞİD'e katılıp zarzor da olsa, kaçıp canını kurtaran Avrupalı kızları da dünya basınında okumuşsunuzdur. Dini tarikatlarda, kiliselerde tecavüze uğrayan çocukların da bir kısmı korkudan, Stockholm sendromü yüzünden kendisine tecavüz eden papaz, hacı, hoca, şeyh vs. ye ses çıkartmazlar, kötü = güçlü olduğundan insanların kendisine değil, güçlü kötüye inanmasından korkarlar, bunların kimi çaresizlikten intihar eder, kimi yıllar sonra büyüyüp, cesaretlenince papazı, piskoposa dava açıp yargılatır. Kiminin ömür boyu psikolojisi bozulur. 


HİBRİSTOFİLYA ve SİYASET

Yukarıda Adolf Hitler örneğini vermiştim. Hibristofilya hastası kadınlar ve erkekler "höt", "zöt" diyen siyasetçi tiplere hayranlık duyarlar. O siyasetçi ne kadar hatalar yapsa da, kötülük yapsa da hatta hainlik yapsa da bunu görmezler. Hırsızlık yapsa hırsızlık yaptığına inanmazlar, vatanına hainlik yapsa inanmazlar. Her seferinde onu 'maruz' görürler.
"Ben  onun hırsız olduğuna inanmıyorum."

"O yapmamıştır."

" Onu kandırmışlardır."

" O, güçlü biri diğerleri sümsük, mıymıntı."

"Yumruğunu masaya vurdu."

Bu tip kadınlar evli bile olsalar, hayallerinde bu 'güçlü' siyasetçiyi görürler, "Kocam isterse onun ikinci karısı olurum" filan diye tivitler atarlar.  Erkekler "kadın olsaydım buna aşık olurdum." derler. 

Sonuçta, hibristofilya hastalığı tehlikelidir ve sonuçları da ölümcüldür.  Hangi ülkede yaşıyor olursanız olun, yaptığı türlü hatalar, kötülüklerden sonra 'kandırıldım' diyerek sıyrılan, ülkenin yarısından nefret eden, kendisi gibi düşünmeyenlerden nefret eden, kendisine oy vermeyenleri düşman gören, kendisinden yana olmayan herkesi hapse atmak, bertaraf etmek isteyen; kendisi gibi düşünmeyenleri  aşağılayan, onları düşman olarak gören, nefret eden, kendisi gibi düşünmeyenleri 'terörist', 'cehennemlik' ilan eden; kindar; yalancı, bir dediğini, ertesi gün veya 1 ay sonra inkar eden, karaktersiz kişilerden uzak durun. Güçlü /zengin ama karaktersiz KÖTÜlere değil, yoksul ya da kıt kanaat geçiniyor olsa da İYİ olanlara hayranlık duyun. Normali budur. Kötü sizi de kötü ve karanlık yanına çeker, sizi de iyi biriyseniz kötü yapar. Psikolojiniz, dengenizi bozar ve bir daha düzelemezsiniz çünkü siz de hayranlık duyduğunuz güçlü ama kötü kişiye benzemişsinizdir. 

Kötüler sizi psikolojik olarak güçlü olduklarına inandırırlar. Siz onlara hayran oldukça, onların narsistliklerini (kendisini patalojik ölçüde beğenmek)beslersiniz,  daha da narsist olurlar, narsist oldukça, zulümleri de artar. Kendilerini objektif olarak göremez, kendilerini eleştirenlere tahammül edemezler. Destekçileri de öyle olur, destekçileri ile birbirlerine benzemeye başlarlar. Narsist siyasetçi "Şunlar çapulcu" dedikçe, destekçisi de narsistleşir ve onun öyle tanımladıklarına zulmetmeye başlar. Tekmeler, vurur, palayla saldırır. Bunu yaparken o narsist siyasetçinin 'gözüne girmeyi' de amaçlar. Ne kadar ona benzerse, o kadar onun gözüne gireceğini hesaplar. "Bu adam filan ünlü kişiyi sevmiyor, o zaman ben de o filan ünlü kişiye sövüp sayayım, onun gözüne gireyim". gibi. Kötü adamlara aşık olma hastaları tarafından şımartılan siyasetçiler, sürekli şımartılıp, pohpohlanmayı da severler. Hastalar sürekli onları sosyal medyada överler.  Övdükçe o da narsizmin doruklarına çıkar. Çıktıkça güç zehirlenmesiyle daha da kötüleşir. O kötüleştikçe, kötü adamlardan hoşlanma hastalığından muzdarip olanlar da kötüleşir. Bir kısır döngü devam eder. :(


PEKİ KİM KÖTÜ, KİM İYİ
NASIL ANLAYACAKSINIZ?

Hibristofilya (kötü adamlardan hoşlanma hastalığı) hastası iseniz ya da Stockholm sendromünden muzdaripseniz, bunu anlayamazsınız. Kötüleri 'iyi' sanırsınız ya da bile bile tercihinizi kötü adamlardan yana kullanırsınız.

Ama bazı ortak değerler vardır ki, bunları düşünen, sağduyulu, vicdanlı, merhametli, narsist olmayan, normal ve cahil olmayan insanlar iyiyi kötüden ayırabilirler. Mesela X kişisi, bir ülkenin en sevilen ve kimseye bir kötülüğünün dokunmadığı sanatçılarına saldırsa, normal insan yani hibristofilya hastası, fanatik siyasetçi olmayan insan "Yahu bu adam en sevilen sinema oyuncusu, canlandırdığı tiplere yıllarca annelerimiz, babalarımız güldü, sevdi, beğendi, taktir etti, kimseye bir kötülüğünü de duymadık, hırsız değil, ahlaksız değil şimdi bu adam buna niye saldırıyor? Niye düşman oldu?" diye düşünür. Fanatik ve anormal insan ise "Güçlü kötü filan sanatçıya saldırıyor, küçümsüyor, düşman görüyor o zaman ben de öyle yapayım." diye düşünür. Üzüm üzüme baka baka kararır gibi.

Ya da ülkenin kurucusu, düşmanlardan kurtaran büyük bir devlet adamını düşünün. Mesela Fransa'da De Gaulle gibi. Adam ülkesini düşmanlara karşı can siperane savundu, direniş hareketi örgütledi, kahraman oldu. Fransa'da kimse çıkıp De Gaulle'ü kötülemez çünkü nankörlük etmez.  Kimse çıkıp, "De Gaule havaalanının ismini değiştirelim" demez, kimse çıkıp De Gaulle'e ana, avrat küfretmez. Etse de 'deli' veya 'zır cahil' derler.

Kendi ülkemizden örnek vereyim: Fazıl Say. Dünyaca ünlü bir piyano sanatçımız, ülkemizin gururu, bir sürü ödülü var. Kimseye bir kötülüğünü duymadım, etmedim. Erol Evgin keza. Belki Fazıl Say kadar dünyaca ünlü değil ama onun da kimseye bir kötülüğünü duymadık. Yıllarca severek dinledik. Şimdi X kişisi çıksa - bu kişi bir siyasetçi olabilir, bir başka meslek sahibi olabilir-  Fazıl Say'a sövse, saysa, o kişinin 'iyi' olmadığını tahmin etmek zor olmaz. Benzer şekilde ben bu ülkede rahmetli Tarık Akan'ın, "Güdük Necmi" yani Hababam Sınıfı ve pekçok Yeşilçam filminin oyuncusu rahmetli  Halit Akçatepe'nin bir kötülüğünü duymadım. İkisini de yıllardır severiz, izleriz. Şimdi böyle kendi halinde, bir kötülüğü görülmemiş, duyulmamış, sevilen, taktir edilen iyi insanlara, sırf kendisiyle aynı siyasi görüşleri paylaşmıyor veya karşı çıkıyor diye; yaşarken ya da öldükten sonra saldıran, kötü sözler söyleyen biri veya birileri varsa, Tarık Akan ya da Halit Akçatepe değil, onlara saldıran, kötü sözler söyleyen, küçümseyen ya da aşağılamaya çalışanın 'kötü' olduğunu tahmin etmek de zor değildir. 

Kötüler, yaptıkları kötülükleri size normal göstermeye çalışırlar. Ama akıl, sağduyu ve vicdan ile iyiyi, kötüden ayırt etmesini bilirseniz, kötülerin tuzağına düşmezsiniz. Terazinin bir kefesine Tarık Akan, Halit Akçatepe, Fazıl Say, Erol Evgin- şimdiye kadar olmadı ama olabilirdi -  Emel Sayın, Türkan Şoray gibi insanları koyun, diğer kefesine de onları kötüleyen, küçümseyen herhangi bir kişiyi. Aklınız size kimin iyi, kimin kötü olduğunu söyleyecektir.    

Başka bir kriter: X kişisi size filan terör örgütü ile mücadele ettiğini söyler. Ama o terör örgütüne mensup ünlü kişilere dokunulmadığını okursunuz gazetelerde. Yakalansalar bile ertesi gün uyduruk bahanelerle salınırlar. Hatta tam tersine o terör örgütünün ipliğini pazara çıkartanların yakalandığını, hapse atıldığını okursunuz. O zaman normal insansanız, X kişisinin filan terör örgütü ile gerçekten mücadele etmediğini ve yalan söylediğini anlarsınız. Yalan da 'iyi' değil, 'kötü' insanlara özgü bir özelliktir.

Bir başka kriter: Bir insanın iyi ya da kötü olup olmadığını istikrarla ölçersiniz. İyi insan bugün söylediğini, yarın inkar etmez. Bugün söylediğinin yarın tam tersini yapmaz. Bunlar önemli kriterlerdir. İyi insan bir söz verdi mi tutar, kötü ise verdiği sözleri tutmak bir yana, tutamayacağı, yapamayacağı sözler verir ve sürekli sizi oyalar. "Şu olsun şöyle güzel olacak.", "Bu olsun bak süper olacak".  Tıpkı "Uslu durursan seni parka götürürüm" diyen yalancı ana-babalara benzerler. Çocuklarına hep bir takım vaatler verirler ama sözlerini tutmazlar, çocuk da zamanla YALAN söylemeyi normal/ iyi bir şey sanır ve o da yalancı biri olur. 

Bir kriter de hep kendini haklı görmek, sürekli başkalarını kötülemektir. Ayşe kötü, Fatma kötü, Ali berbat, Mehmet salak, bu dünyada bir tek ben iyiyim! Ya da kendi yaptığı hataları sürekli başkalarına yüklemek. Sizi Ayşe ile aldatır. 

"Ben yapmadım Ayşe beni kandırdı." der siz inanırsınız, arkanızdan güler, alay eder.

Ya da "Ben suçlu değilim etrafımdakiler beni yanılttı." der. Hatta suçu size atar. Kabahatli hep başkasıdır, o asla sorumlu değildir.

Unutmayın:

- Bir konuda yalan söyleyen, başka konularda da yalan söyler.
- Sizi bir kez aldatan, başka seferlerde de aldatır. 
- Yalanını yakaladığınız insana güvenmeyin. 

Bunlar hep bahanedir. İyiyi kötüyü ayırt etmeyi bilin. Kötülerden uzak durun yoksa onlara benzersiniz. Hibristofilya hastası ve Stockholm sendromüne tutulmayın. Celladınıza aşık olmayın yani. Sonunda kafanızdan olursunuz. Kurtulmak için tek güç kendi içinizdedir. İster 'kötü koca' olsun ister iş yerindeki 'kötü patron', ister 'kötü erkek arkadaş', ister 'kötü siyasetçi' ona mecbur değilsiniz, 'kurban' olmak zorunda değilsiniz. Hayatınızın kurbanı değil, kahramanı olun. 


(İşte Hitler en önemli örneği, yakın zamanda Afrika Ruanda'da kötüler halkı ayrıştırdılar, ikiye ayırdılar ve sonunda kabilenin bir yarısını diğer yarısına düşman ettiler, nihayetinde bir yarısı 3 ay içinde palalarla, bıçaklarla diğer yarısını- 800.000 kişiyi bazı kaynaklara göre 1 milyon kişiyi katletti! 2 yaşında bebeklerden 80 yaşında ihtiyarlara kadar. Güçlü-kötüye uyarsanız bir gün siz de komşularınızı kesecek kadar vahşileşebilirsiniz. İnsanlığınızı yitirebilirsiniz. Alman halkı da Yahudiler gaz odalarına götürülürken ses çıkartmayarak bu suça ortak olmuştu. 

 İyi adamları seçin, kötü adamları değil. Sanat seven, hayvan seven, şarkı söyleyen, kedilere mama koyan, bir müzik aleti çalan, resim yapan, bir köpeğe araba çarpınca ağlayan, yalan söylemeyen, hırsızlık yapmayan, sinemada gözyaşı dökebilen insanları sevin. Yumruğunu masaya vuran, ağzından tükürükler saçan, insanları kutuplaştıran, birbirine düşman eden, dediğim dedik, çaldığım düdük, 

Ali kıran baş kesen insanları sevmeyin. Severseniz siz de onlara benzersiniz. Çünkü karga boka, bülbül güle götürür. 




Yararlanılan Kaynaklar:


(PKK kamplarında ürküten kareler)


2) https://owlcation.com/social-sciences/psyhparaphilia

(Hibristofilyanın psikolojisi - 16 Haziran 2016)

3)  Stockholm Sendromü

Türkçe kaynak)


4) Stockholm sendromü - wikipedia (açabilirseniz)

5) http://www.bbc.com/news/magazine-22447726

(Stockholm Sendromü Nedir? BBC)






49 yorum:

  1. tam uyuyor gerçekten :-)) bizim halk kabadayı seviyor eskiden mahalle kabadayıları iyiymiş halkı korurmuş ama şimdi değişti bu hala seviyorlar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef öyle:( güçlü kendini haklı görürmüş bunlar da kendilerini hibristofilya hastaları sayesinde haklı görüyorlar. Birbirlerini besliyorlar.

      Sil
  2. Araştırma ve bilgilendirme için teşekkürler.
    Okunması gereken bir yazı.
    Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yorumunuz için çok teşekkür ediyorum Hüseyin hocam. Siz de sağolun.

      Sil
  3. Uğur Dündar'ın o programını bak hatırladım şimdi Müjde. Nasıl hafızama kazındıysa artık o sahne... Sen anlatınca gözümde canlandı hafızamda...

    Hayata nefretle değil sevgiyle bakan insanlar sarmalasın bizi... Mümkünse uzak dursunlar bizden de hayatımızdan da...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de kazınmış ki, onca yıl hiç unutmadım. Evet bu güzel dileğine katılıyorum, amin diyorum. İyi, sevgi dolu insanları alalım hayatlarımıza.

      Sil
  4. Psikolojinin konusudur bu sendrom :)) Çok iyi anlatmışsın ablacığım :)) Kalemine sağlık :))

    YanıtlaSil
  5. Psiyatrist olacak kadınmışsın sen ablam :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla üşenmesen psikiyatri bölümünde okumak isterdim.:)Ama Bücürük yalnız kalır:( Sağol canım teveccüh göstermişsin. :)

      Sil
  6. Güç karşısında güçsüzün güce hayranı olsa gerek. Son dönemlerde öyle çok görüyoruz ki örneklerini... Ömer Hayyam'ın dediği gibi:"Celladına aşık olmuşsa bir millet, ister ezan ister çan dinlet. İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet, müstehaktır ona her türlü zillet." Canım çok faydalı bir araştırma diğerleri gibi. Emeğine yüreğine sağlık. Öpüyorum ikinizi sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle öyle Hanife'ciğim, hani ünlü şarkıcılara, çok ünlü Pop yıldızlarına ve futbol yıldızlarına hayran olanlar onlarla kendilerini özdeşleştirirler ya, bu tür güçlü siyasilere hayran olunca kendilerini de güçlenmiş sanıyorlar galiba. Ama gün gelir o çok güçlü sandıkları politikacı gözden düşer veya gerçek yüzü meydana çıkar, işte o zaman ayakları yere basar. Ömer Hayyam'ın o sözü tam da hibristofilya hastalarına söylenmiş gibi. Cuk oturdu. :)
      Çok teşekkürler canım, sen de sağol, Bücürük'le ben de seni ve Simitis'i öpüyoruz. Sevgiler.

      Sil
  7. Tekil kötüler, terör örgütleri, dizilerdeki kötüler, seri katiller, Hitler gibi liderler... Konuyu bence çok güzel anlatıp örneklendirmişsin.
    Şükür ki emir eri vatandaşlardan değiliz, iyi ve kötüyü ayırabilecek yetilere sahibiz.
    Stockholm Sendromu ve hibristofilya ile ilgili yazını paylaşacağım. İhtiyacı olup bunun farkında olmayanlar tarafından okunabilir böylece.
    Emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmene ve paylaşacak olmana çok sevindim Zülal'cim. Evet şükür ki, öyle vatandaşlardan değiliz ama gel gör de bunu onlara anlat:( oturduğum apartmandaki benden çok daha yaşlı bir teyzeyi anlatacağım bir ara, işte öyle teyzeler ve hibristofilya hastaları geleceğimizin içine ediyorlar.
      Sen de sağol canım.

      Sil
  8. İşte bu da bir hastalık hiç anlamam zaten bağıran çağıran dediğin gibi kötüleri sevenleri, bazıları kendinden soğutuyor oyuncuların en fazla söylüyeceğim çok iyi bir oyuncu rolü iyi çıkarmış olur ama izlediğim bir iki dizi var beğendiğim oyuncudan öff dediğim var ya:))) bu da normaller arasında olduğuma işarettir umarım:))
    Analizlerin hep 12 den Müjdem eline yüreğine sağlık canım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım elbette ki, bunların tarafında değilsin:)))olsan şimdi bir sosyal medya sayfasında kızlar erkeklerle bir arada okula gitmesin, iç çamaşırı mankenini vitrinden kaldırın ayıp diye yazılar yazıyordun:)))))gülme bu da son duyduğum bir olay, Ekşi Sözlük'te okudum. :)))
      Çok teşekkürler canım, sen de sağol.

      Sil
  9. gerçekten yeni şeyler öğrendim, kesinlikle kötü seven insanlar çok. öyle ya da böyle bir şekilde onları da çekici bulanlar var gariptir ki.. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef Evrim'cim, özellikle kadınlara dadanan bir hastalık o yüzden de zaten bu tür kişiler kadınların desteği ile bir yerlere geliyorlar. Ta mağara devri döneminden kalan "güçlüye yamanarak hayatta kalma güdüsü". imiş.

      Sil
  10. Ya kötü adamlara bayılanlar tuhaf ya da biz:) Zira asla anlayamayacağım bir duygu bu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlaşılacak gibi değil ki, Sezer'cim, maalesef bu tür ruh hastaları hem kendilerine, hem ailelerine, varsa çocuklarına ve topluma, ülkeye büyük kötülük yapıyorlar.

      Sil
  11. çok iyi hazırlanmış bi makale olmuş,emek vermişsiniz,elinize sağlık..sizin bu yazdıklarınız benim aklıma nedense katarı getirdi.. :) katara asker gönderen türkiye,burnunun dibinde kuzey ırakta kurulmaya çalışan ayrı bir devlet yapılanmasına ise asker göndermiyor.. :(( sadece gevelemekle,kem küm etmekle yetiniyorlar..çok garip bi durum..acaba asıl amaç zaten kürt devletinin kurulmasını mı sağlamaktı? öyleyse ne diye şehitler verip duruyoruz? madem kürt devletinin kurulmasına izin verecektiniz ne diye ikide bir zırt pırt şehitler verip duruyoruz? akıl alacak gibi değil..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum arkadaşım, siz de sağolun. Katar'a asker gönderiyorsa arkasında bir bit yeniği vardır diyorum. Oğullar, damatlar muazzam milyon dolarlık servetlerini Katar bankalarında mı tutuyorlar - en azından bir kısmını- aklıma o geldi. Sorma daha dün gencecik bir askerimiz daha şehit oldu. 'evet' çıkınca terör bitecek diye milleti kandırdılar. Tam tersine arttı.

      Sil
  12. Müjde Hanım hayran kaldım size, az saha çalışması, bir iki ekleme al sana master tezi. Sosyolojik analizler konusunda harikasınız. Baştan sona ilgiyle okudum. Ve her düşüncenize katılıyorum, elinize sağlık ♥♥♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah canım teveccüh göstermişsin. Aslında uzun olunca pek okunmaz diye kısaltacaktım ama öyle bir konu ki, çok kısa anlatmak imkansız. Sen de sağol.♥♥♥

      Sil
  13. Nuri Alço'yu unutmuşsunuz, hatırlatmak istedim. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)))Aaa, evet yaa bir de Nuri Alço vardı:))hatta bu adam ismi lazım değil ünlü bir siyasetçinin gazozuna sürekli ilaç atıyor gibi.:)))))

      Sil
  14. Ez cümle insanlara akıl sır ermez. Yakınlarımızdan bile böyle insanlar; yani kötüler ve ondan hiç şikayeti olmayan, hatta kendisini onun gölgesinde garantide görenler de var. Toplumsal olarak baktığımızda bizdeki son durum çok yerinde bir örnek olur. Toplu aldanma. Öyle bir zafer sarhoşluğu ki, onlar için iyi, doğru ve erdem vb. gibi olguların hiç önemi ve hükmü yok. Gaflet durumu sadece.Bir de müslümanlığa tam ters düşecek haller olduğu halde sürekli Allah kelamı. Korkulur bu tip insanlardan. Kötüye hayranlık, hastalıklı düşünce yapısındaki insanlarda oluyor.
    Yine çok emekle hazırladığın ve gayet yararlı bir yayın. Emeklerine sağlık Müjde. Sevgiler kardeşime :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten öyle, insanlara akıl sır ermiyor, bak mesela 10 yaşındaki minicik çocuğu karşı komşususu öldürmüş, üç gündür evinde sandıkta saklıyormuş:((insanın görünümü başka, içi başka, o komşu gelip kadına "Yapanlar şöyle olsun, böyle olsun" demiş. Hiçbiri şüphelenmemiş. Siyasetçilerin bazıları da bu kadın gibiler, her haltı yiyorlar, milletin önüne sütten çıkma ak kaşık olarak kendilerini lanse ediyorlar. Çok teşekkürler, sen de sağol ablacım. Sevgilerimle. :)

      Sil
  15. Canım, şu anlarda seninle karşılıklı yazışıyoruz. Sanki sohbet gibi oldu. Mutlu oldum.
    O kızı komşusu öldürmüş, sandıkta saklamış, nasıl bir ruh hali bu? Allah kimseyi karşılaştırmasın böyleleriyle. Bir de komşuluk kalmadı diyoruz. Güven kalmadı çünkü. Endişeliyiz, şüphe eder olduk zira. Sevgiler Müjde'm :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de mutlu oluyorum ablacım, kalp kalbe karşıdır:)
      Evet maalesef güven kalmayınca, komşuluk da kalmadı. Çoluğumuzu, çocuğumuzu komşu evlere gönderemeyeceğiz artık:( akrabaya bile güven kalmadı istisnalar dışında. Kaç kez gazetelerde akraba çocuğunu kaçırıp, tecavüz edenler okuduk. :(
      Kısaca dünyanın da, ülkenin de çivisi çıkmış:(
      Benden de sevgiler ablacım. :)

      Sil
  16. Bu hastalıklar için ülkemiz açık hava laboratuvarı gibi her türden örnek bolca mevcut :/ Ayrıca çok bilgilendirici bir yazı olmuş, kaleminize sağlık :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakikaten öyle ne ararsan var, çok teşekkürler canım, sen de sağol. :))

      Sil
  17. vallahi ülkecek manyak bir hal aldık , adama adam demeyiz dövüp sövmüyorsa, pısırık deriz ailesiyle vakit geçiriyorsa ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakikaten öyle, iyi insan, yumuşak başlı, sakin, kavga etmeyenleri değil, -pislik tipleri tercih ediyor yarısı.

      Sil
  18. Özellikle kadınlar bu konuda sabıkalı, maço erkek severler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Genelleme yapmamak lazım:)İşte o dediğin tip kadınlar hibrostofilya ve Stockholm sendromüne eğilimli tipler, taş devri genetik kodlarının üstesinden gelememişler. Anne dizisinde vardı öyle bir geri zekalı kadın. :)

      Sil
  19. aman ya dünyada hunili çok di miii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söz meclisten dışarı ençok ülkemizde ve Orta Doğu'da var:)

      Sil
    2. ülkemiz ve orta doğu bütün müslüman ülkeler sömürgeyiz aslındaaa :)

      Sil
    3. Doğru. Dinciler olmasaydı sömürge yapamazlardı. Tarih boyunca sürekli cia, mı6 ile işbirliği yapa yapa (sırf laikleri,Alevileri, Müslüman olmayanları yok etmek için) bu hale getirdiler. Amerika niye Fettoş'u o kadar besledi, büyüttü? Humeyni niye Paris'te semirtildi. CIA ile bağlantılarını bilen biliyor. ABD nin en sevdiği şey dincilerdir. O sayede Müslüman ülkeleri birbirine kırdırır ve sömürge yapar. Laik ülkeleri yapabiliyor mu sömürge? Yapamaz. Libya'yı o yüzden yine dincilerle bir olup yok etti. Hillay Clinton'un dincilerle zafer işareti yaparken fotosu duruyor internette. :( Kaddafi Müslüman'da ama dinci değildi, laikti hatta sosyalistti kendince. Dincilerin en düşman olduğu iki şey.

      Sil
  20. Güzel konu. Benim de ne zamandır aklıma takılan başka bir açıdan yazmayı düşündüğüm bir konu. İlgimi çekti, web sitemin Facebook sayfasında paylaşıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okumak isterim facebook sayfanın adresi sitede yazıyordur değil mi? Evet bu konulara çok değinmek lazım bak her gün gencecik yeni evli kadınlar cinayete gidiyor, kimi daha 10 gün olmuş evleneli. Kötü heriflere aşık oluyorlar sonra katilleri oluyor o adamlar. Muazzez Abacı da bir örnek şu an aklıma geldi bak ben onu incelemedim (artık yoruldum madem bu konuyu yazacaksın, naçizane öneririm örnek olarak o kadını da araştır, tabii arzu edersen, bile bile Mafia babalarına aşık olmak nedir ya?...)

      Teşekkürler yorumun için.

      Sil
    2. kurban gidiyor olacaktı aceleden eksik yazmışım..:)
      neyse ki Muazzez Abacı ölmedi çok ünlü olduğu için belki de...:)))

      Sil
  21. Kötü adamlari sevmedigime göre hasta degilim çok sükür 😃😃😃

    YanıtlaSil
  22. Ayy çok iyi oldu bu yazı, stockholm sendromunu duymuştum ama hibristofilyayı hiç duymamıştım, hastalık derecesinde olduğunu bilmiyordum sayende öğrenmiş oldum Müjde Abla'cığım çok sağ ol :) anne dizisindeki Şule'ye ben de bir türlü anlam verememiştim ama demek bu yüzdenmiş, çok ilginç yaaa Allah korusun :) ben dizi karakterlerini sevmemizi biraz daha farklı düşündüm ama :) özellikle senaristlerin oluşturdukları kötü karakterleri sevmeleri gerekiyormuş, bunu bir yerde okumuştum :) biz doğamız gereği flmlerde/dizilerde iyinin, kötünün karşısında yardıma ihtiyacı olanın tarafını tutarız genelde. Kötüyü sevmemizin sebebi ise -tabii ki karakterin güçlü olmasının da büyük etkisi var- karakterin başına kötü bir olay gelmesi diye düşündüm ben en azından dizilerde benim sevdiğim kötü karakterlerin başına mutlaka kötü şeyler gelmiştir :) hatta bununla ilgili bir yazı karalamıştım zamanında kötü karakterleri neden seviyoruz diye bir ara düzenleyebilirsem paylaşayım onu da blogda :) aaa yazının tarihini yeni görmeme ne demeli öbür yazında sağ tarafta çıkmıştı adı girdim baktım yeni sandım, kusurabakma :/ yeni yazına da yorum bırakıyorum hemen, görüşmek üzere :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorma canım sorma, evlerden uzak çok kötü bir hastalık bu.
      Evet o diziyi çok iyi hatırlıyorum, şu anda da yüzlerce Şule gibi kadın, anne var maalesef. Sadece ülkemizde değil tüm dünyada ve maalesef tüm dünyanın problemi bu.

      Evet öyle derler senaristler için ama ben sevemiyorum kötü karakterlerimi yaaa...:) valla sevemiyorum. O yazını merak ettim ben de şimdi, paylaş tabii iyi olur ben de okumak isterim çok.

      Kusur ne demek aşkolsun hiç duymamış olayım, tam tersine eski yazım da olsa yorum aldığım için çok sevindim, eline sağlık. :)

      Sil
  23. Merhabalar.
    Kaçırdığım ve başlığına bakıp ilgi duyduğum bazı yazılarınızı okuyorum. Ben bu olaya basın ve görsel medyada da denk gelmedim. Ya da unutmuş olabilirim. Yazınızın konusu gerçekten çok ilginçti. Azrailine aşık olmak gibi tuhaf bir sendrom. Olamaz mı, mümkün değil mi? Elbette olur, elbette mümkün. Şu alemde olmaz diye bir konuya katılmıyorum. Olmuş çok da duyulmuş yok derler.
    Bu konuyu paylaşmak üzere hazırlığını yaparken bayağı bir efor ve emek sarfetmişsiniz. Kaleminize, emeğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey,
      Ne iyi yapmışsınız ben de mutlu oluyorum yazılarım okununca.
      Evet Azraile aşık olmaktan farkı yok, hatta bizde de celladına aşık olmak deyimi var. İnsan psikolojisi çok garip, günde beş öğün koca dayağı yiyip yine de boşanmayan, "Ben kocamı seviyorum" diyenler var. Böyle bir şey.
      Çok teşekkür ediyorum.
      Selamlar, saygılar.

      Sil